Mutsuzluk Lüksü
Mutluluk baskısı var üzerimizde. Öyle ki ilan panoları, broşürler, dergiler, reklamlar, gazete ve bazı kitaplar sürekli olarak "Mutluluk!" diye bağırır. Mutluluğun yolları öğretilmeye çalışılır, mutsuzluğun dezavantajları büyütülür ve mutlak suretle canavarlaştırılır. Mutluluğun standartlaştırılmış tarifleri verilerek mutluluğunuz ölçülmeye çalışılır. Peki mutluluk ne kadar ölçülebilir ki? Diyelim ölçtük, hangi koşullarda, ne kadar süre mutlu olunabilir? Sürekli mutlu olabilir miyiz? Sürekli mutlu olduğumuzu varsayalım. Fizyolojimiz sürekli mutluluk halinin getirisi olarak yüksek miktardaki serotonin, dopamin gibi hormonları ne kadar kaldırabilir? Üretilmiş hormonlar kullanıldıktan sonra yenilerini üretmek belli bir zaman gerektirmekte ve sürekli tüketim-üretim yapmak vücut için yorucu olabilir. Bir hormonun fazla ya da az çalışması vücut sistemimizde birtakım hastalıklara davetiye çıkarabilir. Sürekli mutlu olsaydık bir süre sonra buna alışır, mutluluk seviyemizin düşmesi ihtimaline karşı yoğun kaygılar duyardık. Ve kaçınılmaz olarak da mutsuzluğun kollarına düşerdik. Öyle anlaşılıyor ki mutsuzluk kaçınılmaz bir şekilde hayatımızda var. Ve genel olarak bir insan hayatının çoğunluğu mutsuz olduğu olaylarla(hastalık, kırgınlık, başarısızlık vs) kaplıdır. O halde neden mutsuzluğun kaçınılmaz olduğunu inkar ediyoruz ve mutluluk savaşları verirken dahi ironik bir şekilde mutsuz oluyoruz? Düşünsenize bazen mutsuz olmanız fizyolojinizi (hormonların az/çok salınımıyla ilgili homeostasinin bozulmasına bağlı olarak) hastalıklardan koruyor! Biraz mutsuzluk hiç de fena değil, öyle değil mi?
Bizi mutsuz eden esas şey şu gizli tarif olabilir mi : "Mutlu olmak zorundasın, yoksa hayatın yaşanmaya değmez." Ne heves kırıcı bir cümle ama! Mutlu olmadığınız her an kendinizi başarısız, değersiz, suçlu, eksik hissetmeniz garantiliyor. Mutlu değilseniz sanli ortalıktan kaybolmalı, insanlarla bunu açıktan/gizliden paylaşmamalı, başkalarının da "mutsuz olması" suçunu işlememelisiniz. Görünüşte mutlu olanlar sözde mutluluklarında ısrar ettikçe de mutlu olmayanlar kendini dışlanmış hissediyor. Mutsuzluk sanki bir hastalık ; siz de bir tür mutsuzluk hastasıymışsınız gibi davranırlar. Bu mutsuzlukla birlikte öyle bir dışlanırsınız ki "mutsuzluğun kötü bir şey" olduğuna iyiden iyiye inanırsınız. Hayır! Hepimizin biraz mutsuzluğa ihtiyacı olduğuna inanıyorum! Mutluluğun olduğu yerde mutsuzluk kaçınılmazsa ve bir insanın hayatında mutsuzluğun daha çok rolü, yeri varsa "mutsuzlukla savaşmayı" bırakmalıyız belki de! Mutsuz olmalıyız ki sevinç çığlıkları atabilmemiz için bir fırsat oluşsun.
Mutsuzluk ; sebepleri çok çeşitli olmakla birlikte insanı mutlu olmanın gevşemişliğine nazaran daha diri tutan, atılım yaptırtan (çünkü bir şeyin eksikliği sizde ihtiyaç doğurursa tutkuyla harekete geçersiniz) bir GÜÇ'tür. Buraya kadar mutsuz olmayı kabul etmeye dair şeyler söyledim ama fark ettiyseniz "mutsuzluğa saplanıp kalın, mutsuzluğu bir yaşam tarzına dönüştürerek kendinizi potansiyel psikopatolojinizin kollarına bırakın" demedim. Sadece mutlu olmak kadar mutsuz olmanın da normal /doğal olduğunu söylüyorum. Zaten mutlu olmamak/olmak teknik olarak birbirinin varlığına mühürlü iki terim. Onları ayıran, ayrımcılık yaparak birini inkar edip diğerini haddinden fazla yüceleştiren bizleriz!
Yazar : Hacer Çinçik
#blog #blogger #blogging #writing #writers #psychology #philosophy #lifestyle #yaşam #mutsuzluk #mutluluk #hormon #serotonin #dopamin #fizyoloji #hastalık #psikopataloji #homeostasi #sağlık #kırgınlık #başarısızlık #kaygı #tarif #heves #sevinç #tutku #güç #normal #doğal #ayrımcılık #terim #inkar #yüceleştirme #nature #natural#happiness #lifestyle #psikoloji #felsefe #baskı #atılım
Yorumlar
Yorum Gönder