Kayıtlar

Yeni Sosyal Ortamımız : Süpermarketler!

Resim
Dünya ülkeleri Covid-19 ile zorlu bir mücadele vermeye devam ediyor. Henüz normal hayatımıza, pardon eski hayatımıza dönemedik. Yeni normalimiz, Covid-19 etrafında şekilleniyor. Ancak biz Covid-19 öncesini yani Covid-19 öncesinde yapabildiklerimizi epey özlüyoruz. İnsanlar çağlar boyunca her şeylerini kaybetme pahasına da olsa özgürlüklerinden asla vazgeçmemişlerdir. Özgürlük için nice isyanlar çıkarılmış, kavgalar edilmiş, savaşlar yapılmıştır. Bu kadar kıymet verdiğimiz özgürlüklerimizden Covid-19 sebebiyle fedakarlık yapmak zorunda kalıyoruz. İstediğimiz gibi seyahat edemiyoruz. İstediğimiz gibi festivaller, düğün törenleri, geziler gibi birçok aktiviteyi yapamıyoruz. İstediğimiz saatte dışarı çıkamıyoruz. İstediğimiz yerde istediğimiz gibi yemek yiyemiyoruz. Normal hayatımızın parçası olan eylemlerimize Covid-19 sebebiyle değişen tarifelerde zaman zaman yasak ve kısıtlamalar getiriliyor. Pandeminin kontrol altına alınması için bu tip önlemlerin alınmasının önemli olduğu da su götür...

"Eğer...?"

Resim
Son zamanlarda kaç kez "Eğer şöyle olsaydı / olmasaydı..." diye iç geçirdiniz? Ne kadar sıklıkla bu sonu gelmez düşüncelere kapılıyorsunuz? Eğer sıklıkla bu şekilde düşünüyorsanız bu yazı sizin için.  Geçenlerde izlediğim bir dizide şöyle bir cümle geçti : "Eğer diye bir şey yoktur. Var olanlara bakmalı, var olanları değerlendirmeliyiz." Bu cümle kulağa çok basit geliyor ancak yaşantıya geçirmesi oldukça zor.  "Eğer" kelimesini bir duruma dair alternatifler üretmek adına kullanıyorsak bunun bizim için hiçbir sakıncası yok. Aksine oldukça faydası olabilir. Ancak "eğer" ile başlayan cümleler bizi şimdiden uzaklaştırıyorsa durup bir düşünmemiz gerek.  "Eğer" bizi geçmişe ya da geleceğe götürdüğünde ne olur?  "Eğer" bizi geçmişte olan ya da olmayanlar hakkında düşünmeye götürdüğünde hüzün, kaybedilmişler(insan, duygu, para, fırsatlar, mal, mülk, evlilik, ev, iş) için yas, üzüntü, keder, pişmanlık, öfke vs. gibi birçok duyguyu şimd...

Çiçek Açmaya Cesaret Edin

Resim
Adana için ilkbaharın gelmesi demek turunçgillerin çiçek açması ve şehri güzel kokuların sarması demektir.  Fotoğraftaki limon çiçeğine ve gerideki tomurcuklara bir bakın! Her biri çiçek açtığında hava kimbilir ne kadar güzel kokularla kaplanacak!  İnsan bazen bir çiçek gibidir.  Bir yeniliği başlatıp değişmeden önceki hali çiçeğin tomurcuk hali gibidir. Tomurcukları açabilirse güzel kokular yayacaktır. Tomurcukları birer meyveye dönüşecektir. Ancak bazı tomurcuklar var ki çiçek açmadan önce başka başka rüzgarlara kapılırlar ve çiçek açamazlar. Çiçek açmamış tomurcukların yaprakları dağılarak öylece toprağa düşerler. Meyve vermeyen bu tomurcuklar eğer çiçek açabilseydi, kesinlikle bir meyveye dönüşme ihtimalleri de vardı.  Çiçek açmadan toprağa düşen tomurcuklar bu yüzden beni hüzünlendirir. O tomurcuklarda başlamadan bitmiş bir şeyler vardır. Bu hüznim, henüz var olma şansı bulamadan yok olan şeylere dair tuttuğum bir yastan kaynaklanıyor. O yüzden bir tomurcuk görd...

Dipten Göklere Yolculuk

Resim
Çiçeklerin o yumuşak, güzel ve renkli yapraklarına bir bakın! Sarı, tıpkı Güneş!  Bu çiçekler kıskançlık duyulacak kadar çok güzel, değil mi?  Bugün kıskanılan çiçeklerin yolculuğundan bahsedeceğim.  Çiçeklerin dönüşüm geçirmeden önceki ilkel hali yani tohum, bahçeye çıkarıldığı için mutluydu.  Öncesi ve sonrası yokmuşçasına mutluydu.  Çünkü çiçekçide beklerken çiçeklerden duyduğu güneşi, rüzgarı, gökyüzünü şimdi görmüştü. Bu mutlu anlarının sonsuza dek sürmesini diledi. Ancak sonsuza dek süren mutluluk yoktu.  Tohum mest olduğu duygular içindeyken birileri tohum için bir çukur kazıyordu. Tohum çukura atılana dek çukuru fark etmedi. Çünkü çukurun onun için kazılmış olabileceğini düşünmedi. Eğer çukura atılacaksa neden onu çiçekçiden alıp buraya kadar getirmişlerdi, neden onca zahmete katlanmışlardı ki?  Tohum için kazılan toprak, açılan çukur tohuma bir mezar gibi gözüküyordu.  Tohum onu o çukura neden attıklarını bir türlü anlayamıyordu.  B...

Tırşık : Zehirden Şifaya Yolculuk

Resim
Tırşık Çorbası ; senede bir kez yediğim bir yemektir. Güçlü bir antioksidan kaynağı, doğal ateş düşürücü, bağışıklık  sistemini güçlendirici, sindirim sistemini destekleyici vs saymakla bitmez faydaları vardır.  Akdeniz ikliminde kendi kendine yetişen ve özellikle Adana, Osmaniye, Kahramanmaraş civarında görülen yabani bir bitkidir. Yerel halklar çeşitli isimler verdiğinden hem yemeğin hem de ana malzemesi olan zehirli otun çeşitli isimleri var. Tırşık çorbasını Tırşik, Tirşik, Andırın Doktoru isimleriyle görebilirsiniz. Ana malzemesi olan Yılan Pancarını ise Andırın Otu, Yılan Bıçağı, Yılan Yastığı, Yaban Pancarı, Zehirli Pancar gibi çeşitli isimlerle görebilirsiniz. Çiğ olarak yenirse zehirleyen (hatta öldürebilen) bu otu acı tadı sebebiyle hiçbir hayvan yemez. Çıplak elle dokunduğunuzda ellerinizi yılan sokuyormuş gibi hissedeceğiniz, canınız yanacağı için mümkünse eldiven ya da herhangi bir malzeme aracılığıyla dokunmanız önerilir.  Oldukça zehirli bir bitki olan Yıla...

KUMUN MANİFESTOSU-2

Resim
Not: Bu yazının ilk bölümü olan  https://zamerais.blogspot.com/2021/01/kumun-manifestosu-1.html  in okunması yazar tarafından tavsiye edilmektedir.     Photo by Mhmd Sedky on Unsplash Sekhet gülümsemesiyle koşarak eve girdi, ardındansa Lector. Manus yemekleri hazırlarken Sekhet ve Lector masaya çoktan geçmiş ve havadan sudan konuşmaya başlamışlardı. Koyu sohbetin arasından Sekhet konuşmaya şöyle devam etti. “Yolda gelirken bir dilenciye denk geldim. Çantamda biraz yiyecek vardı vermek istedim ama para istedi. Ben de ısrarla yemek vermek isteyince arkamdan hoş olmayan şeyler söyleyip gitti. Halbuki açtı…” Masaya suyu koyduktan sonra Manus da yemeğe katıldı. “Her zamankinden daha fazla dilenci var. Nereden geliyorlar anlamıyorum. Bugün pazarda en az beş dilenciye rastladım.” Lector: “Sefalet insanı arsızlaştırır. İnsanın diğer hayvanlardan ayrılan özelliği bilinç ve akıl sahibi olması ama o akıl bazen ilkelleşir ve ancak karnını doyurur, ahlakı ve erdemi unutturur.” d...

'Ama sen psikolojik danışmansın!'

Resim
Bu yazıyı psikolojik danışmanların dertlendiği bir konuya ayırmak istiyorum. Herhangi bir konuşmada, tartışmada ya da insan olarak tepki verdiğiniz herhangi bir durumda hemen ortaya atılan o sinir bozucu cümle :  'Ama sen psikolojik danışmansın!' Bu yazıda bu cümleyi irdeleyeceğim. Açıkçası bu cümleyi bize söylerken tam olarak nasıl bir etkide bulunmayı umuyorlar, merak ediyorum... Üniversitede 'Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik' lisans eğitimine başladığınız anda insanların sizden 'abartılı beklentileri' olduğunu hemen hissediyorsunuz. Bir anda normal insan iken başka bir şeye dönüşüyormuşsunuz sanki sihirli bir değneğiniz varmış da her şeyi bir dokunuşla değiştirebilirmişsiniz gibi davranmaya başlıyorlar. Psikolojik danışman olduğunuzu söylediğiniz her yerde konuşmanın sonu mutlaka 'bir beklenti' cümlesi ile tamamlanıyor. Mesela, mezun olduğunuzda kendisinin sorunları ile ilgilenmenizi, psikolojik sorunlarını çözmenizi talep ediyorlar. Zamanla bu bek...