"Eğer...?"
Son zamanlarda kaç kez "Eğer şöyle olsaydı / olmasaydı..." diye iç geçirdiniz? Ne kadar sıklıkla bu sonu gelmez düşüncelere kapılıyorsunuz? Eğer sıklıkla bu şekilde düşünüyorsanız bu yazı sizin için.
Geçenlerde izlediğim bir dizide şöyle bir cümle geçti : "Eğer diye bir şey yoktur. Var olanlara bakmalı, var olanları değerlendirmeliyiz." Bu cümle kulağa çok basit geliyor ancak yaşantıya geçirmesi oldukça zor.
"Eğer" kelimesini bir duruma dair alternatifler üretmek adına kullanıyorsak bunun bizim için hiçbir sakıncası yok. Aksine oldukça faydası olabilir. Ancak "eğer" ile başlayan cümleler bizi şimdiden uzaklaştırıyorsa durup bir düşünmemiz gerek.
"Eğer" bizi geçmişe ya da geleceğe götürdüğünde ne olur?
"Eğer" bizi geçmişte olan ya da olmayanlar hakkında düşünmeye götürdüğünde hüzün, kaybedilmişler(insan, duygu, para, fırsatlar, mal, mülk, evlilik, ev, iş) için yas, üzüntü, keder, pişmanlık, öfke vs. gibi birçok duyguyu şimdiye davet etmiş oluyoruz. Geçmişi geri getiremeyeceğimiz ve geçmişte olanlara/olmayanlara şimdinin içinden müdahale edemeyeceğimiz halde kendimizi geçmişin duygularına, düşüncelerine hapsediyoruz. Şimdiyi geçmişle mahvediyoruz. Hal böyleyken buyurunuz depresyon bataklığına! Buyurunuz varoluşsal sancılara!
Gelecekte olacaklar ya da olmayacaklar hakkında "Eğer" diye başlayan cümleler (yapıcı olanları hariç) kurduğumuzda bu kez de sonu gelmeyen kaygı, endişe, anksiyete veya kimileri için panik ataklar ya da psikomatik rahatsızlıklarla dolup taşıyoruz. Halbuki gelecek henüz var olmadı. Biliyoruz. Ancak biz "Eğer" diye başlayıp olumlu/olumsuz senaryolar yazıp bir de yazdığımız senaryoların bize olumsuz etkide bulunacağına canı gönülden inanarak duygulanıyoruz. Sonuçta da şimdi diye bir şey kalmıyor.
"Eğer"ler bizi şimdiden uzaklaştırdığında, ister geçmişe ister geleceğe doğru olsun, bize yapıcı bir etkide bulunmuyorsa "Eğer" kelimesi bizi zehirliyor, uzak durmamız gerek demektir. "Eğer" ile başlayan çok düşünmeler, kısır döngüler bugünümüzün harcanmasına sebep olduğunda tabi ki bugünün yaşanmamışlığı ya da yapılmamış işleri pozitif hissettirmeyecektir. "Eğer" kelimesinin şimdinize toksik etkilerde bulunduğunu hissettiğinizde bu kelimeyi kendinize yasaklayabilirsiniz.
Bir diğer farklı açıdan "Eğer" kelimesi bize var olmuşlukları kabul etmemizde de güçlük çıkarıyor. Hayatı olduğu gibi kabul etme seviyemizi düşürüyor. Olanı ya da olmayanı kabul edip şimdiyi yaşamamızı, şimdideki işlerimize odaklanmamızı, gelecek için yapıcı eylem planları yapmamızı engelliyor. "Olan her neyse oldu. Peki ya şimdi ne yapacağım?" dememiz gerekirken "Eğer" öyle/şöyle/böyle olsaydı/olmasaydı diyorsak çok düşünmeye başlıyoruz demektir. Bize yapıcı katkısı olacaksa çok düşünelim elbette! Buna kimsenin itirazı yok. Ancak şimdiyi kaçırmak pahasına ne geçmişe ne de geçmişe saplanıp kalmamızın bir faydası olacağından emin değilim. Söz gelimi bir kişi geçmişte yakın ilişkisinin olduğu bir arkadaşının kalbini kırmışsa yıllar boyunca bu üzüntü ve pişmanlığı taşımasının bir anlamı yoktur. Yıllar boyu üzgün, pişman olmaktansa kendine şöyle diyebilir : "Evet, ben geçmişte onun kalbini kırdım. Ona iyi davranmam gerekirdi, değerini bilmem gerekirdi. Ancak geçmişi bugüne taşımam geçmişi değiştirmeyecek. O kişinin kalbinin hiç kırılmamış olmasını sağlamayacak. Benim de şimdiyi yaşamam mümkün olmayacak. Özür dileyebilirim. Yanlış davranışlarımı telafi etmenin bir yolu var mı diye düşünebilirim. Bugün ne yapabilirim diye düşünebilirim. Yapabileceklerimi yapmayı denedikten sonra geçmişteki davranışlarım ve davranışlarımın sonucundan öğrendiklerimle gelecekte farklı davranmayı öğrenebilirim. En azından deneyebilirim. " İşte bu iyisiyle kötüsüyle olanları kabul etmeyi başarabilmiş birinin düşünceleri olabilirdi. Eğer geçmiş ya da gelecek adına yapabilecekleriniz sınırlıysa, sınırlarınızı kabul edebilir ve "Eğer"lerle çok düşünme bataklığına düşmekten kendinizi koruyabilirsiniz.
Ne geçmişte ne de gelecekte, tam şimdi burada şimdinin şemsiyesi altında var olabilmeniz dileğiyle sevgili okur.
Yazar : Hacer Çinçik
Yorumlar
Yorum Gönder