KUMUN MANİFESTOSU-2

Not: Bu yazının ilk bölümü olan https://zamerais.blogspot.com/2021/01/kumun-manifestosu-1.html in okunması yazar tarafından tavsiye edilmektedir.

    Photo by Mhmd Sedky on Unsplash

Sekhet gülümsemesiyle koşarak eve girdi, ardındansa Lector.

Manus yemekleri hazırlarken Sekhet ve Lector masaya çoktan geçmiş ve havadan sudan konuşmaya başlamışlardı. Koyu sohbetin arasından Sekhet konuşmaya şöyle devam etti.

“Yolda gelirken bir dilenciye denk geldim. Çantamda biraz yiyecek vardı vermek istedim ama para istedi. Ben de ısrarla yemek vermek isteyince arkamdan hoş olmayan şeyler söyleyip gitti. Halbuki açtı…”

Masaya suyu koyduktan sonra Manus da yemeğe katıldı.

“Her zamankinden daha fazla dilenci var. Nereden geliyorlar anlamıyorum. Bugün pazarda en az beş dilenciye rastladım.”

Lector:

“Sefalet insanı arsızlaştırır. İnsanın diğer hayvanlardan ayrılan özelliği bilinç ve akıl sahibi olması ama o akıl bazen ilkelleşir ve ancak karnını doyurur, ahlakı ve erdemi unutturur.” dedi Lector.

Sekhet hafif sırıtarak

“Aç olan insan yemeği reddetmez ama Lector.”

Lector bir bardak su içer ve devam eder

“Aç olan artık karnı değildir kızım, ruhu da yara almıştır. Hele bir de kıskançlık gibi olumsuz duygular girdiyse o insan da hayvani arzularını ket vurmamışsa kafasında kurduğu dünyanın efendisidir ve kendini öyle de bilir. Hatta karşılaştığın hakareti kendinde hak sanar, ahlak sadece istediğini almak konusunda engeldir. Bunu genelleyebilirsin de illa aç olmak zorunda değil. İnsan kafasındaki dünya ile gerçeklik arasındaki farkı kaldıramaz ise de böyle olaylara tanık oluruz. Tanrılar bizi daha kötüsünden korusun.”

 Birden bir sessizlik oluştu, yemeklere odaklanıldı, herkes kendi dünyasına çekildi. Kim bilir herkes neler düşündü, neler hissetti tabak kaşık sesleri ve araya kaynayan bardağa dökülen su sesi ile. Su şırıltısı fikirlerin ve hislerin karmaşası… Sekhet sofrayı toplamaya Manus’a yardım ederken Lector yaşlılığın verdiği ağrılarıyla anca kalkıp çalışma odasına doğru yol aldı. Belki kaçak bir bilgin olsa da hala bir bilim insanı idi. İnsan sağlığını büyüyle birleştirip şifa dağıtmaya devam ediyordu. İnsanlardan çok az bir para alırdı ki o da ancak malzeme parasını karşılamak içindi.

Sekhet, Manus’a yardım ettikten sonra Lector’ün yanına gitti.

    Photo by Darran Shen

“Evet, Bugün ne yapacağız?”
Lector:
Akhu ve bau ile alakalı bilgiler ve korunmak için gereken muskalar.”
Sekhet:
“Şu bela getiren kötü ruhlar mıydı?”
Lector:
Aku’lar bir tür cin insanlara hastalık bulaştırır. Bau ise daha kalabalık bir güruh. Gruplar halinde dolaşıyor ve öfkelendiği zaman her kim öfkelendirirse onu cezalandırır. Sanırım bu aralar çok fazla sinirliler, yağmur yağmıyor. Ta Şemau ve Ta Mehu aynı zamanda yağış alır, benim korkum salgın çıkmasından.”
Sekhet:
“Tam bir felaket olur, son zamanlarda çocuk ölümleri de artıyor. Buraya gelen kadınlardan duydum. “
Lector:
“O yüzden bu ruhlardan şüpheleniyorum. Bu kadar her şey üst üste geliyorsa Tanrıları kızdırmışızdır ya da aramızda kötü ruhlar dolaşıyordur diye düşünüyorum.”
Sekhet:
“Bana kalsa hak ediyorlar da.”
Lector:
“Yine de insanların ölmesine müsaade edemeyiz. Geçici de olsa sorunları çözmek gerek.”

Lector bir yandan Sekhet’le konuşurken bir yandan da iksirlerin ve muskaların bulunduğu kitabı rafların arasından arıyordu. Geniş bir evi olmasının yanında içerisi tamamen bitkilerden, kitaplardan, parşömenlerden geçilmiyordu. Kuzeye bakan tarafta üç duvara yaslandırılmış tavana kadar uzanan rafın arasından ve yerlerde küçük tepecikler oluşturmuş kağıt parçaları aslında birçok insanın emekleri ve araştırmaları, yıllardan beri kullanılmış teknikler, tarih, gök okuma direktifleri, tarım, sağlık, felsefe… aslında koskoca bir medeniyet vardı. Sekhet derin bir iç çekip aramaya o da başladı. Söylene söylene rafları ve kâğıt tepeciklerini ararken bir yandan Lector’ü sıkıştırmaya başlamıştı. Arada ciyaklayan farelerle tüyleri diken diken olsa da öğrenmek zorundaymış gibi hissetmesinden Lector’ün öğrencisi olmaktan da keyif alıyordu. Bir tür belki de ona karşı minnet duygusunu bu şekilde ödüyordu.  

Sekhet:
“Ailuroooooo, Ailurooooo nerdesin seni munzur kedi? Seni fare yakala diye sokaktan aldım, gidip serserilik yap diye değil.”
Lector:
“Aha işte buradaymış. Masanın üzerine ne zaman koymuşum?”

  Sekhet sinirlenerek:

“Bu kodesi mi arıyordun?”

Lector mahcup bir gülümsemeyle:

“Heheheh yaşlılık, kitabın adı aklıma gelmedi. Bakalım nerede bunlar.”

Eline kitabı aldıktan sonra bir şeyler mırıldanarak okumaya başladı. Sekhet bir süre beklese de merakından dayanamayıp Lector’ün yanına geçti ve incelemeye başladı. Biraz yunanca kelimeler de vardı gördüğü sayfada tek anladığı şehrin dört tarafına asılması ve bir karga gözü gerektiğiydi. Lector’e baktı, suratı ciddiydi. Durum çok mu ciddiydi? Sadece kitaba ve Lector’e odaklanmaktan başka bir şey yapmadı. Ona sadece sıradan geliyordu her şey..

  

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

'Ama sen psikolojik danışmansın!'

Pamuk Gibi Hayatlar

Tırşık : Zehirden Şifaya Yolculuk