BİR YAŞANMIŞ DENEME..

 

 

                                                Hieronymus Bosch'un üç kanatlı, ünlü tablosunda (The Garden of Earthly Delights; Dünyevi  Zevkler Bahçesi) 
 

   Bu yazı aslında kısa bir hikaye tadında olsun istedim. Verdiğim uzunca bir aradan sonra birkaç kelime yazmak aslında o kadar zor olmaması gerek ama açıkçası kuru bir yazı da yazmak istemiyordum. Sürekli üreten biri değilim ki şunda bu malzeme çıkar diyeyim,desem de kafamı toplayıp yazamıyorum. Yazmak evet çok kolay bir şey değilmiş. 

   Çok olmadı yaklaşık bir hafta önce bir akrabamın evine gitmiştim. Hep beraber- canınız istesin istemem ama- mantı döküyoruz. Tabi bir yandan çaylar, bir yandan koyu sohbetler, teyzelerin geçmiş hikayeleri yok sadece tereyağı ile karın doyurmuşlar, yok gecenin yarısı hayvanları tek başına getirmişler daha çocuklar neler neler... o. Ben bir mola verdim epey bir döktükten sonra, yarım saat kadar diğer odaya geçip telefondan işimi hallederken bir yandan sırtımda biriken ağrıyı uzanarak atmaya çalışıyorum. Diğer odadan sesler de kafamdakine eşlik ediyor, telefonda arkadaşa yazarken yazılarımın arasına karışıyor, siliyor, tekrar yazıyor ve düzeltiyorum. Neyse dedim tekrar döneyim yardım edeyim az kaldı çünkü vakit de geçti. Döndüğümdeki manzara pek bir beklediğim gibi değildi ama Anadolu evlerinde aslında sıradan bir andı. Kadın eline almış eline oklavayı oğluna (13-14 yaş) vurmaya çalışıyor, kızı oğlundan dayak yiyor, kız (16) hırslanmış oğlana saldırıyor, oğlan hırslanmış herkese saldırıyor ağzından rahatsız edici kelimeler ile küfrediyor. Anlayacağınız kimse oğlana baş gelemiyor da. Çok sık gördüğüm ama hiç alışık olmadığım bir durum. Ben de böyle kurbanlık koyun gibi sessizce geçtim, bir mantı büktüm, iki büktüm, üç, dört.... Ama ne ses kesiliyor ne bağrışma. Aslında kafam şişti, az biraz yaşlı özelliklerim vardır. Kalktım ben de bağırdım dedim herhalde böyle anlaşılıyor buralarda.

- Ben küfür duymak istemiyorum, ben aşağılanmak istemiyorum. Yeter!

Başta kimse anlamadı kimse bana bir şey demiyordu, şahsıma kelime diyen yoktu.

Çoğumuz biliyoruz ki birçok küfür kadın organları içeren kelimeler içeriyor. Birçok küfür ağıza yakışmayan kelimeler içeriyordu gerçekte. Onu geçtim bir insan neden kendini bu hale getirirdi, neden saygısını kaybettirirdi ? Anlamıyordum, anlamıyordum. 

- Senin birçok kadını aşağılamaya hakkın yok!!!

Aldığım karşılığı daha da anlamadım.

- Ama bu TREND!!

Beynim darmaduman oldu, öfkem karardı, kelimelerim birikti, kalbimde bir acı hissettim. (Çok dramatize ettim sanırım, neyse siz ciddiyetinizi kaybetmeyin.)

- Trend demek DOĞRU demek DEĞİLDİR. Bunu anlamayacak kadar akıldan yoksun musun? Yoksa kendini herkese kabul ettirmek uğruna her şeye tamam diyen  mi? Çünkü ikisin de ucu faydalı yere dokunmuyor.

   Zaten yükselmekte olan tansiyonu sanırım daha da yükseltmiştim. Biraz daha bağrışmalar devam etti, bu oğlan çocuğumuz kendini haklı çıkarmaktan başka niyeti yoktu benimse haklı olanı empoze etmekte. Biraz dinsizin hakkından imansız mı gelir oldu yoksa hakkın sonu sebat mı oldu bilmiyorum. Ama tek bildiğim kimseyi rahatsız etmekten rahatsızlık duymayan bir kesim vardı. Bu kesimi ise biz yetiştiriyorduk farkına varmadan. 

    Aklıma direkt şu geldi. 

   "Cidden bana ne mi diyeceğiz?"

   "Bu şekilde yetişen gençlerimize ya da çocuklarımıza ailesi eğitim vermemişse ben mi vereceğim diyeceğiz?" 

   Doğru aslında kimse kimseyle uğraşmak istemiyordu, biz istemiyorduk ama sonra "Toplum çok bozuk yaa, kimseye güven olmaz." diyorduk. Kimseyi korkudan uyaramıyorduk, herkesin hayatına  kimse karışamıyordu da çünkü bize de neydi. Bireyin hayatını toplumdan soyutluyorduk. Hani şu toplumun bireylerden oluştuğu olan var ya, işte o TOPLUM, hani herkesin kendini güvenilir, saygılı  olduğunu iddia ettiği.

  Anlamıyordum, anlamıyorum, kimdi bu toplum?

  Aileler kendilerine göre doğru yetiştiriyordu, o zaman başkaları bozuyordu ahlakını mesela arkadaşları ya da sosyal medyadan falan etkileniyordu. Kötü haber buradaydı onlara da neydi sizin bozulmuş oğlunuzdan, kızınızdan aklı yok muydu, idrak edemiyor muydu, aileler öte dur diyemiyor muydu?

  Her ne kadar reddetsek de ki aslında hepimiz adımız kadar biliyoruz "Biz birbirimizin öğretmeniyiz ama iyi ama kötü." 

  Her ne kadar hoşumuza gitmese de her insan diğerinden sorumlu aslında.

  Hiç kılımız kımıldamasa da bu rahatsız olduğumuz toplum yine bizim eserimizdi.

  "Benim ne suçum var ya ben evde televizyon izliyordum." diyen arkadaş evet sen de yaptın. Hiçbir şey yapmayarak.

  Gelgelelim hikayemin sonuna, bu bağrışmanın sonunda bu oğlan çocuğu yaptığının ne kadar saygısızca olduğunu fark edip ağlamış bense neden bağırdığımın utancını yaşamıştım. Bazen işte sesini duyurmak, dinlenmek için sesini yükseltmek mi gerek illa  bilemedim ama sorguladım. Keşke hiç gerek kalmasa demek gerçeklikten çıkmaktır. İnsanız türlü türlüyüz, türlü davranışlar sergiler, türlü yollarla anlaşırız, türlü yollarla anlatırız. Tek yapmamız gereken kısa bir özetle bir öz eleştiri, öz düzeni sağlamak ve yanlışlarımızı ve yanlışları düzeltmekle mümkün

  Daha güzel bir toplum dileğiyle.


  



 


Yorumlar

  1. Tebrik Ederim Saklı Betimlemeler bile Çok Güzeldi 🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben teşekkür ederim okuduğunuz için

      Sil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş. Bu tarz yazıların gelmesini çok isterim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bekleyiniz, inşallah daha sık yazacağım, okuduğunuz için teşekkürler

      Sil
  3. Yazı için teşekkürler,

    Doğru olduğuna inandığımız yargıları başkalarına aktarmamak, düşüncelerimizi savunmamak da karşı görüşe destek gibi oluyor. Bazen yumuşakça, bazen de bağırarak. En azından denemek gerekmiş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

'Ama sen psikolojik danışmansın!'

Pamuk Gibi Hayatlar

Tırşık : Zehirden Şifaya Yolculuk